1.Giriş: Serbest Bölgelerin Önemi ve Yabancı Uyruklu Personel İstihdamı
Ticaretin globalleşmesi ile birlikte, Türkiye’de de ekonomik gelişimi desteklemek amacıyla serbest bölgeler kurularak yerli ve yabancı yatırımcıların teşvik edilmesine yönelik birtakım avantajlar sağlanmaktadır. Serbest bölgeler, Türkiye’nin dış ticaretini artırmak, yabancı sermaye girişini teşvik etmek ve istihdam yaratmak amacıyla oluşturulmuş, özel gümrük rejimleri ile belirli vergi avantajları sağlayan özel bölgelerdir. Bu bölgeler, yatırımcılara gümrük vergisi muafiyeti, düşük maliyetli üretim ve depolama imkanları gibi çeşitli avantajlar sunmakla birlikte bu bölgelerde yer alan firmalar, yerel piyasadan bağımsız olarak uluslararası ticaret yapabilmekte ve çeşitli üretim faaliyetleri gerçekleştirebilmektedir.
Türkiye’de serbest bölge uygulaması 1985 yılında yürürlüğe giren 3218
I. Giriş
Yabancı menşeili şirketlerin Türkiye'deki faaliyetlerini sürdürebilmesi, yalnızca ticari faaliyetlerin yürütülmesi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) ilkeleri doğrultusunda da uyum sağlanması gerekmektedir. Türkiye'deki yasal düzenlemeler, büyük şirketlerin çevresel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini zorunlu hale getiren hükümler içermektedir. Yabancı şirketlerin, Türkiye pazarına girmeyi hedeflemeleri durumunda, hem yerel mevzuatlara uygunluklarını sağlamak hem de potansiyel riskleri ve cezaları önlemek adına gerekli önlemleri almaları kritik öneme sahiptir.
II. Hukuki Değerlendirme
A. Uluslararası Hukukta Sürdürülebilirlik Yükümlülükleri
Sürdürülebilirlik, ekonomik kalkınmanın çevresel ve sosyal zararlar vermeden sağlanmasını ifade eder. Uluslararası düzeyde sürdürülebilirlik, çok sayıda belge ve düzenleme ile şekillenmiş ve büyük şirketlerin bu düzenlemelere
Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (EPR), modern çevre hukukunun en önemli kavramlarından biridir. Temel olarak, bir ürünün yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerinden üreticinin sorumlu tutulması anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, geleneksel atık yönetimi anlayışından farklı olarak, üreticileri ürünlerin tasarımından kullanım ömrü sonunda bertaraf edilmesine kadar ürünün yaşam döngüsü boyunca ürünlerinin çevresel etkilerinden sorumlu tutan bir çerçevedir.
Yasal açıdan bakıldığında, EPR politikaları giderek artan sayıda ülke tarafından benimsenmiş ve üreticilerin ürünlerinin uygun şekilde geri dönüştürülmesi ve bertaraf edilmesi için sorumluluk almalarını zorunlu kılmıştır.
Uluslararası alanda EPR kavramı, ilk olarak OECD tarafından 1990'ların sonunda tanımlanmış ve geliştirilmiştir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Avrupa Birliği direktifleri, EPR uygulamalarının
Türkiye’de yapay zekâ tarafından üretilen çıktıların hukuki durumunu incelerken, konuyu iki farklı açıdan ele almak gerekecektir: Üretimi yapan yapay zekanın lisansı ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”).
Yapay zeka ("AI") kullanımı hukuk açısından yeni bir alan olup, henüz hukukumuzda bu konuda yerleşik kurallar veya oturmuş bir uygulama bulunmamaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), insanlar tarafından yaratılan eserleri korumak üzere tasarlandığından, yapay zeka tarafından üretilen çıktıların mevcut yasal çerçeve içinde nasıl değerlendirileceği ve korunacağı belirsizliğini korumaktadır.
Bu bağlamda, AI modellerinin lisansları, AI tarafından üretilen çıktıların sahipliğinin belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. AI modellerinin lisansları, modelleri yayınlayan firmaların modelleri kullananlara
1. Ticari Defter ve Belgeler
Ticari defter ve belgeler, bir işletmenin tüm finansal işlemlerini kayıt altına almak, mali durumunu takip etmek ve vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek için kullanılan önemli araçlardır. Bu kayıtlar, işlet-menin geçmişteki ve gelecekteki finansal performansını değerlendirmek, yatırımcıları bilgilendirmek ve hukuki süreçlerde delil olarak kullanılmak amacıyla da büyük önem taşımaktadır.
Türk Ticaret Kanunu (TTK), ticari faaliyet gösteren tüm gerçek ve tüzel kişilere ticari defter tutma zorunluluğu getirmiştir. İşbu zorunluluk kapsamında her tacir ticari faaliyetleriyle ilgili tüm işlemleri defterlere kaydetmek zorundadır. Bahse konu defter ve belgeler, ticari işletmenin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap döne-mi içinde
E-ticaret faaliyetlerinde müşterilerin üyelik işlemleri tamamlanırken ve müşterilerin alışverişi sürecinde e-posta adreslerinin ve telefon numaralarının hukuka uygun toplanabilmesi ve işlenebilmesi için bu veriler alınırken doğrulama yapılmalıdır. Doğrulama gereksinimi, kişisel verilerin işlenmesi esnasında uyulması gereken temel ilkeler incelendiğinde açık bir şekilde anlaşılacaktır. Bu ilkeler; “a) Hukuka ve dürüstlük kuralına uygun olma b) Doğru ve gerektiğinde güncel olma. c) Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme. ç) İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma. d) İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme.” şeklindeki 5 ilkedir.
Bunların içinden e-posta ve telefon numarası onaylama süreçlerinde önemli olan ilke “doğru